1 Nisan 2012 Pazar

Tehlike

Kendinle çatışmaya başladığın an bir kuru kafa koy. Tehlike. Insan kendini hiç bir zaman gerçekten kandıramıyor. Gözünü kapasan da dünya hala dönüyor ve güneş çamurla sıvanmıyor. Bu yüzden en dramatik senaryo insanın kendiyle kavgası.

Kendini sevdiğin ve kabullendiğin zaman mı başlarsın diğerlerini de gerçekten sevmeye? İnsan sevmiyorsan bir tane daha kuru kafa koy. Tehlike. 7 milyarlık dünyada yalnız hissedip, yalnız olmak istemek pek akıllı işi değil. Keza her birimizin kişiliğinin altında bir deli gömleği yatıyor. Bir dindarın dine bağlandığı kadar bile bağlanamıyoruz birbirimize. Ilişkiler kağıttan ince ama kağıt kadar keskin. Aslında işe yarar bir kaç automaton yeterli belki de.

Ruhunun anoreksik bir görüntüsü olduğunu hissettiğin an herkes sırtını dönüp kendini doyurmaya devam ediyorsa bir kuru kafa daha koy. Tehlike. Açlıktan içinin titrediği, soğuk yaşlar döktüğün o an ‘kardelen’ olmuşsun sen, haberin yok. Kocaman, buz gibi, beyaz karların arasında ne işin var? Çok yanlış gelmişsin. Yok ol.

Tehlike anında yorgan, yastık öneririm. Uyuyunuz. Iyi geceler.

4:35
"Drama Queen"

15 Şubat 2012 Çarşamba

Bazen bir hayal yaratırsın. İçine istediklerini katarsın. Istediğin şekilde rengarenk bi balon oluşur kafanda. Küçükken çok severdim hayal kurmayı. Pembe dizi kıvamında sakız gibi uzayan hayallerimiz vardı en yakın arkadaşımla.

Sonra anlarsın ki bu hayal ve gerçekler uyuşmuyor. Yarattığın koşullar, insanlar, hayat istediğin gibi değil. Etrafını görmez bi şekilde at gözlükleriyle gittiğini fark edersin. Ama hayaller özgürdür. Özgür ve “hayal ürünüdür”. Bu yüzden pek sevmiyorum artık. O taraklarda bezim yok. Çuvaldızı kendime batırdım balonum puf yok oldu.

Olmayan bir şeyle kendini böyle kandırmaya ne gerek var degil mi canım? 

31 Ocak 2012 Salı

Kimse'ye






Poşet çay gibisin! Aynen öyle, bildiğin poşet çay. Hayatıma girdin ve rengimi, kimyamı değiştirdin! Nereye istersen oraya süzüldün, dolandın.. Ardından beni bitirip, kendin aldın başını çıktın gittin. Bu ne saçmalık? Sen aslında hiç olmamıştın. Bu hayata dahil olmak istemedin, sadece “teğet geçtin”. Açıyı küçültmeden, kendine yaklaştırmadan. Yabanisin, evcilleştirilmemiş bir hayvan.

22 Aralık 2011 Perşembe

Dilsiz

Sözsüz şarkılar gibiyim.


Duygu yüklü ama ne demek istediğini hiç anlatamayan.




19 Aralık 2011 Pazartesi

Şizofrenik Sancılar

Hepsi birlik oldu. Üzerime geliyorlar. Onlar kılıç kalkan, ben savunmasız. Düşüncelere karşı koyamazsın. Kafanı ne kadar eğsen de o yağmur damlayacak. Yumuşak bir dokunuş değil, mermi gibi deler bunlar. Baş ağrısı yapar bu yağmurlar. Farklı notaların oluşturduğu gürültü gibi. Düşünceler benden uzak. Ben düşüncelerden kaçak. Aslında etle tırnak.

“Değişim vazgeçmeyi gerektirir. Vazgeçmek cesarettir”. Düşünceler denizdeki köpük. Çabuk oluşan ve yok olan.

Güvenli bir limanda bildik sulara demir atmak.
                 -Korkak
Açık denizleri hiç beceremedim. Yetenekleri kullanmaktan aciz.
                            -Beceriksiz

Iki enstrümanın yarattığı mükemmeliyet oluşmadı hiç bir zaman. Kıyı hep başı eğik bekledi, uzaklaşamadan. Köpükler hep kıyıya vurdu kızgınca.  Köpükler hep geri gitti, ve
                                   - Tabi ki döndüler                                                                                                                                                                                 
                                            - Kürkçü dükkanı misali.                                                                                                                                                                                                                                                                                             -Saçma ve sapan.


Not: Dinlemelisin.

24 Şubat 2011 Perşembe

Yalandan Kim Ölmüş...

Hic bir zaman hayatımda hırslı, kendini bilmez, dedikoducu, yalancı insanlar bulundurmadım. Hep uzak durmaya, uzaklastırmaya calıstım. Cünkü bana göre degil savasır gibi planlar kurmak.. Sırf eglenmek icin onun bunun hayatına mudahale etmek.. Yaptıgım seyleri yapmamısım gibi davranmak bir de sucu baskalarına atmak.. Karakterlerinde agır yaralar olmalı. Bu kadar aciz olmayı neye borclu olduklarını hic merak etmiyorum dogrusu. Ya da psikolojik acıdan güzel bir arastırma olabilir :)

Ama bir farenin kapıyı tırmalaması gibi hayatıma etki etmeye calısan insanlar yok degil. Sırf ugrasmayı sevmedigimden, istemedigimden uzak durmaya calısıyorum. Sıkıntı yaratmasalar, bekleme yapmasalar degil mi :) bi süredir yazmamıstım simdi de icimi buraya dökmek istedim öyle istee :) son olarak ‘keske insanlar yalandan ölseydi’. Benim icim cooookkk rahat. O zaman kim gercek kim degil daha kolay anlardık. Hani anlıyoruz zaten de istee, kendini bilmezler yok olurdu. Biraz faşist oldum sanki? "Piyanist"i izledim de :)

Herkese iyi geceler ! Bu fareleri uzak tutun kendinizden :)

4 Şubat 2011 Cuma

Buzda Dans

“Bazen ilk görüşte bilirsin, o insan senin kaderindir. Bazen bir ömür ararsın bulunmaz…”

Cogu kisinin bu görüse katıldıgının farkındayım. Bazen öyle biriyle karsılasırsınız ki bir saliseligine gözlerinizin bulusması yeter. Ne konusma gereklidir ne de dokunma o dakikada. O cekimi hissedersin teninde ve ruhunda. Hesaplayamazsın ne kadar zaman gecmesi gerektigini, ona ulasmak icin ne kadar zorlanacagını. Umrunda da olmaz. Sadece eminsindir iste. İlahi bir güc gibi dogar icinde. ‘O benim hayatımda büyük bir yere sahip olacak’. Sadece bilirsin …
Buz patenine benzer bir insanı tanımaya calısmak, tanıdıkca tattıgın duygular. Risklidir. Basta hic güven vermez. İnce bir bıcakla buz üstünde durmak gibidir. Umdugun seyi bulacak mısın yoksa en kücük hareketinde ruhunda bir bıcak kesigi gibi yara mı alacaksın.

Basta bilemezsin dogru hareketi. Denemeye baslarsın: Adımlarını nasıl atacaksın, nasıl sabit duracaksın, yara almadan nasıl kayabilirsin; o insana nasıl davranacaksın, nasıl bir bag kuracaksın, yara almadan nasıl iliski kuracaksın. Tökezlersin bazen; anlasmazlık yasarsın. Düsmeden toparlarsın; tartısmadan tatlıya baglarsın. Dengeni kaybetmeden rüzgarı sacında hissederek kaydıgın ilk an cok büyük mutluluk verir sana; ortak noktalarla yasanan anlar büyük bir heyecan uyandırır ruhunda.

Ama sonrasında seni bekleyen iki yol vardır: ya düsmeden kaymayı ögrenirsin ya da beceremezsin iste; ya anlasabilirsin o insanla ya da anlasamazsın.

Eger basaramadıysanız  belki yeteneginiz yoktur ya da belki sadece uygun degilsinizdir bu spora. O insanla kisilikleriniz, zevkleriniz uyusmaz. Anlasmazlık yasarsınız. 

Eger basardıysanız pistin bi ucundan bi ucuna ucarcasına kayarken sizden mutlusu yoktur. Basarmanın verdigi mutluluk, biraz özgürlük, ayagınızın altından akıp giden yeri hissetmek… O insana ulasmanız, ortak bir paydada bulusmanız, gecirdiginiz her anın size verdigi mutluluk…

Gelelim en kötü duruma. İste o ucarcasına buzun üstünde giderken birden ayagınız takılır ya buzun sogugunu hissedersiniz yüzünüzde, ellerinizde, dizlerinizde. Hic beklemediginiz bir anda bir tokat gibi carpar o düşüş. Basardıgınızı sandıgınız anda fark edersiniz ki aslında yapamamıssınız. Cok mutlu oldugunuzu, her seyin yolunda gittigini düsündügünüz anda bi olay olur da her sey tersine döner ya iste o andır bu. Bıcak gibi keser o buzu. Yerle bir …

Umarım o ilk görüste sizinle olacagını anlayacagınız kisiyi bulursunuz. Sonunda düsmek de kalkmak da olsa o macerayı, buzda dansı yasarsınız :)

23 Ocak 2011 Pazar

Hayallerinizdeki Kadar

                                                                                                             09.08.2006 
     Bilinmezlik içindeki heyecan duygusudur. Belki de boşluktandır. Hayalinizdir belki de. Ya da macera isteği!
     Yolda yürürken, bir yerde otururken etrafımızda birçok yüz vardır. Bir daha gördüğünüzde hatırlamayacağınız yüzlerdir bunlar. Ama o sırada birine takılır gözleriniz. Kafanızı çevirirsiniz, bakmak istemezsiniz. Ama gözleriniz size oyun oynamaktadır. Sormadan döner bakar. O anda hakkında birçok şey yazarsınız. Yaşı, okuduğunu ya da çalıştığını, nasıl bir insan olduğunu… Görünüşe göre beyniniz de size oyun oynamaktadır! Gözleriniz bu sırada yandan yandan bakar. Aklınızdan bin türlü düşünce geçer. Oturursunuz rahat edemezsiniz, kolunuzu dayarsınız olmaz kısacası ne yapacağınızı şaşırırsınız. Biraz heyecan, biraz merak, umut ve de umutsuzluk!
     Oradan ayrıldığınızda aklınız kalır. Eve gidersiniz ara sıra aklınıza gelir. “Acaba bir daha görebilir miyim?, yarında orada olur mu?” gibi sorular sorarsınız kendinize. Ama aklınıza gelen sadece sizin yarattığınız karakterdir. Size kalan sadece bu kişiliği o fiziğe oturtmaktır ve bu da çok kolay olur! Onun düşündüğünüz gibi bir insan olmayacağını bilirsiniz. Ama kendinize itiraf edemezsiniz…
     Sizi heyecanlandıran maceradır, meraklandıran bilinmezliktir, tekrar görebilme şansı umuttur ve tekrar görememe ihtimali de umutsuzluktur.
     Ama bunları düşünen sadece bayanlardır. Erkekler bu kadar ince düşünmez. Onlar görürler ve geçerler! Nasıl olsa başkaları da vardır… Ancak bayanlar bu kadar senaryo yazabilir, onlar düşünür, her şeyin hayaller gibi güzel olmadığını ve hiçbir şeyin hayaller kadar yalan olmadığını bilmez! Bilir de bilmek istemez. Erkekler için ise çok farklıdır.. (İstisnalar kaideyi bozmaz!) Peki ya o? Acaba bir daha görebilecek misiniz? Hayallerinizdeki kadar mükemmel olabilir mi?!

     Hayallerinizdeki kadar mükemmel OLABİLİRLER Mİ?

21 Ocak 2011 Cuma

Rüya

Bir anda gözlerinizi acıp onun bir ruya oldugunun farkına varmak büyük bir yıkım aslında. Rüyalar… Ardışık yalanlar…
Bugün uykumdan uyanırken o tatlı his bi anda cehennem azabına dönüstü adeta. Gördügüm, yasadıgımı hissettigim tüm olanlar bir rüyadan ibaretti. Bilincsizce inanıp gercek  kabul ettigim seylerin farkına varmak. Bu evlatlık oldugunuzu ya da cocukluk askınızın kardesiniz oldugunu ögrenmek gibi ! Bir iliski yasayıp bitirmek ya da yakınınızı kaybetmek gibi degil. Suya yazı yazmak gibi. Altı doldurulmus bi evde oturmak gibi. Temelinden itibaren hic olmamıs, yasanmamıs bir seye inanmak. Psikolojik bi hastalık sanki. Kendi kendinize bir seyler yasadıgınızı düsünüyorsunuz ve ilginc yanı bunları hissediyorsunuz. Ama sonra köpükten bir baloncuk gibi. Puf ! Hic olmamıscasına kayboluyor.
Ya da tam tersi bazen de nolur rüya olsun diye yalvarıyorsunuz, uyandıgınızda rüya olduguna sükrediyorsunuz.
En kötüsü de her gün bu olaylardan birini yasamam. Rüya görmekten istifa ediyorum artık !
Ne Freud un dedigi gibi rüyamızda  gizli anlamlar yüklü ne de Hobsen ın dedigi gibi anılarımızın bir derlemesi. Yalanlar üzerine kurulmus bir dünya sadece.

20 Ocak 2011 Perşembe

Gece

Bugün eskilerden bir yazı paylasıyorum bakalım :)
                                                                                    
                                                                                                           29.07.09 04:02                         


     Uykuyu yakalayamamak gecelerde. Karanlıkta gözlerim aydınlanır. Uyuyamam. Şarkıların yolunu çizer kalemim. Bir çare müzik yanımda, içinde bolca umut küçük bir parça hüzün bulunduran.

     Yönetmeni de ışıkçısı da oyuncusu da benim bu gecenin. Önüm arkam sağım solum saklanmayan uyku ebe. Fakat çok iyi saklanmış! Başrol oyuncusuna bu yapılmaz... Yakarışlar nafile. Belli ki o çok uzaklarda. Yoluma devam ederim elimde kalemim varsa... Dışardan duvara yansıyan ışık başlatır gölge oyununu bu sıkıntıda. Bir elim tavşan bir elim köpek olur da bilmediğim bir dili konuşmaya başlar parmaklar. Ne yazık ki bu da fazla uzun sürmez. Bir ürperti boydan boya sarar bedenimin tüm kenar köşesini. Neye örtünsem silemem, bu tüyleri diken diken eden rüzgarı tenimden. Dalga dalga yayılır en sığ yerimden en derinime. Rüyalar diyarıysa bir çizgi arkasında uykusuz geçilemeyen.
   
     Bu sessiz huzurda bir geçmiş akar geceden. En güzel, en gizli, en ümitsiz, en uzak anılar. Tanınmayan yüzler, unutulmuş yerler... Derken rüyalar sahnesi ışıkları üstüme çevirir o çizginin arkasından. Ve tan vakti dünya aydınlığa kavuşur gözlerim karanlığa alışır...