23 Ocak 2011 Pazar

Hayallerinizdeki Kadar

                                                                                                             09.08.2006 
     Bilinmezlik içindeki heyecan duygusudur. Belki de boşluktandır. Hayalinizdir belki de. Ya da macera isteği!
     Yolda yürürken, bir yerde otururken etrafımızda birçok yüz vardır. Bir daha gördüğünüzde hatırlamayacağınız yüzlerdir bunlar. Ama o sırada birine takılır gözleriniz. Kafanızı çevirirsiniz, bakmak istemezsiniz. Ama gözleriniz size oyun oynamaktadır. Sormadan döner bakar. O anda hakkında birçok şey yazarsınız. Yaşı, okuduğunu ya da çalıştığını, nasıl bir insan olduğunu… Görünüşe göre beyniniz de size oyun oynamaktadır! Gözleriniz bu sırada yandan yandan bakar. Aklınızdan bin türlü düşünce geçer. Oturursunuz rahat edemezsiniz, kolunuzu dayarsınız olmaz kısacası ne yapacağınızı şaşırırsınız. Biraz heyecan, biraz merak, umut ve de umutsuzluk!
     Oradan ayrıldığınızda aklınız kalır. Eve gidersiniz ara sıra aklınıza gelir. “Acaba bir daha görebilir miyim?, yarında orada olur mu?” gibi sorular sorarsınız kendinize. Ama aklınıza gelen sadece sizin yarattığınız karakterdir. Size kalan sadece bu kişiliği o fiziğe oturtmaktır ve bu da çok kolay olur! Onun düşündüğünüz gibi bir insan olmayacağını bilirsiniz. Ama kendinize itiraf edemezsiniz…
     Sizi heyecanlandıran maceradır, meraklandıran bilinmezliktir, tekrar görebilme şansı umuttur ve tekrar görememe ihtimali de umutsuzluktur.
     Ama bunları düşünen sadece bayanlardır. Erkekler bu kadar ince düşünmez. Onlar görürler ve geçerler! Nasıl olsa başkaları da vardır… Ancak bayanlar bu kadar senaryo yazabilir, onlar düşünür, her şeyin hayaller gibi güzel olmadığını ve hiçbir şeyin hayaller kadar yalan olmadığını bilmez! Bilir de bilmek istemez. Erkekler için ise çok farklıdır.. (İstisnalar kaideyi bozmaz!) Peki ya o? Acaba bir daha görebilecek misiniz? Hayallerinizdeki kadar mükemmel olabilir mi?!

     Hayallerinizdeki kadar mükemmel OLABİLİRLER Mİ?

21 Ocak 2011 Cuma

Rüya

Bir anda gözlerinizi acıp onun bir ruya oldugunun farkına varmak büyük bir yıkım aslında. Rüyalar… Ardışık yalanlar…
Bugün uykumdan uyanırken o tatlı his bi anda cehennem azabına dönüstü adeta. Gördügüm, yasadıgımı hissettigim tüm olanlar bir rüyadan ibaretti. Bilincsizce inanıp gercek  kabul ettigim seylerin farkına varmak. Bu evlatlık oldugunuzu ya da cocukluk askınızın kardesiniz oldugunu ögrenmek gibi ! Bir iliski yasayıp bitirmek ya da yakınınızı kaybetmek gibi degil. Suya yazı yazmak gibi. Altı doldurulmus bi evde oturmak gibi. Temelinden itibaren hic olmamıs, yasanmamıs bir seye inanmak. Psikolojik bi hastalık sanki. Kendi kendinize bir seyler yasadıgınızı düsünüyorsunuz ve ilginc yanı bunları hissediyorsunuz. Ama sonra köpükten bir baloncuk gibi. Puf ! Hic olmamıscasına kayboluyor.
Ya da tam tersi bazen de nolur rüya olsun diye yalvarıyorsunuz, uyandıgınızda rüya olduguna sükrediyorsunuz.
En kötüsü de her gün bu olaylardan birini yasamam. Rüya görmekten istifa ediyorum artık !
Ne Freud un dedigi gibi rüyamızda  gizli anlamlar yüklü ne de Hobsen ın dedigi gibi anılarımızın bir derlemesi. Yalanlar üzerine kurulmus bir dünya sadece.

20 Ocak 2011 Perşembe

Gece

Bugün eskilerden bir yazı paylasıyorum bakalım :)
                                                                                    
                                                                                                           29.07.09 04:02                         


     Uykuyu yakalayamamak gecelerde. Karanlıkta gözlerim aydınlanır. Uyuyamam. Şarkıların yolunu çizer kalemim. Bir çare müzik yanımda, içinde bolca umut küçük bir parça hüzün bulunduran.

     Yönetmeni de ışıkçısı da oyuncusu da benim bu gecenin. Önüm arkam sağım solum saklanmayan uyku ebe. Fakat çok iyi saklanmış! Başrol oyuncusuna bu yapılmaz... Yakarışlar nafile. Belli ki o çok uzaklarda. Yoluma devam ederim elimde kalemim varsa... Dışardan duvara yansıyan ışık başlatır gölge oyununu bu sıkıntıda. Bir elim tavşan bir elim köpek olur da bilmediğim bir dili konuşmaya başlar parmaklar. Ne yazık ki bu da fazla uzun sürmez. Bir ürperti boydan boya sarar bedenimin tüm kenar köşesini. Neye örtünsem silemem, bu tüyleri diken diken eden rüzgarı tenimden. Dalga dalga yayılır en sığ yerimden en derinime. Rüyalar diyarıysa bir çizgi arkasında uykusuz geçilemeyen.
   
     Bu sessiz huzurda bir geçmiş akar geceden. En güzel, en gizli, en ümitsiz, en uzak anılar. Tanınmayan yüzler, unutulmuş yerler... Derken rüyalar sahnesi ışıkları üstüme çevirir o çizginin arkasından. Ve tan vakti dünya aydınlığa kavuşur gözlerim karanlığa alışır...

19 Ocak 2011 Çarşamba

Huzur :)

Evimin en sevdigim kösesinde oturuyorum. Dinlemekten hic bıkmayacagım besteler esliginde. Sıcakkanlı günes ruhuma degip geciyor. Agaclar hic bu kadar yesil gözükmemisti gözüme. Bir kedi var. Bir de kus. Oynamak ister gibi kediye yaklasıp kacıyor. Bu sefer kacan kovalanamadı. Cünkü kedinin kanatları kırık. Ne kadar depresif oldu böyle :) Sadece birkac tavsiyede bulunucam. Huzurun kucagındayım. Her gün dinledigimiz seylerden uzaklasmak bazen güzel. Bu bestelerden hic sıkılmıyorum ve bana sans getiriyorlar :) Bir ara denemelisiniz

17 Ocak 2011 Pazartesi

Sen de yaz yaz yaz !

Yazmayı oldum olası sevmisimdir. Belki de kendimle yüzlesme, farkındalık yaratma, biraz da ‘an’dan uzaklasma yoluydu benim icin. Uzun süredir yapmıyorum bunu. Hep bir engel cıkıyor ya da ben üseniyorum. Giderek köreltiyorum kendimi. Lisede yazardık sene sonunda kitabımız basılırdı :) Simdi uzak kaldım bunlardan. Burda yazmaya iticem kendimi her gün. Etrafımdaki bos muhabbetlere cok kaptırmayıp, kendimi kendime hatırlatıcam. Okuyanlar arkadaslarım da benim ic dünyamı biraz daha kesfedicek belki de yazdıklarımda kendilerini görücekler :) 
Güzel bir ugras olacak gibi ! 

ps: chrysalis = kelebek olmadan önceki başkalaşım demek. hem anlamı hem okunusu hosuma gitti :)